1918 yılı Kasım ayı.. Avusturya elçisi Giovanni Pallavicini, Beyoğlu’nda bulunan Venedik Sarayı’nı terk etmek için son hazırlıklarını yapıyordu. Bir zamanlar Venedik balyosunun evi olan bu elçilik binasına 1908’de taşınmıştı. Aslında bir İtalyan asilzadesiydi. Venedik’e bağlı Padova’da doğmuştu. Fakat Viyana’da okumuş ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğunun İstanbul büyükelçisi olarak yıllarca bu devlete hizmet etmişti. Cihan Harbine Türkiye’nin yanında girmişler ve şimdi mağlup olmuşlardı. Türkiye’nin başşehri İstanbul, rakip Müttefikler tarafından işgal edilmişti. İtalyan Kont Carlo Sforza, Venedik Sarayı’nın önünde, onun binayı terk etmesini bekliyordu. Galip Avrupalı güçleri şehirde yüksek komiserler temsil ediyordu. Kont Sforza da, İtalya adına bu vazifeyi yürütecekti.

Kont Sforza
Kont Sforza’nın Venedik Sarayı’na girince yaptığı ilk iş, binanın ön cephesine Venedik Aslanını asmak oldu. Kırk altı yaşındaki Kont, Milano dükü Sforza hanedanının bir ferdiydi. Ailesi, İtalya’daki Medici, Orsini gibi diğer Kara Asalet aileleri ile olduğu gibi, Pallavicini ailesi ile de akrabaydı ve onlar gibi Venedik’e sadıklardı.
İstanbul’a ilk gelişi değildi Kont Sforza’nın. İlk defa Temmuz 1901’de gelmişti. 1907 başından, 1909 Temmuzuna kadar yine İstanbul’daydı. Bir diplomat olarak, Serkildoryan’ın (Cercle d’Orient) müdavimlerindendi. Eşi ile bu şehirde tanışmıştı. Kaimpederi, Belçika’nın İstanbul elçisiydi. Habsburg Hanedanı ile akrabalıkları olan eski bir Belçikalı aileydi.
Hem 1908’de Selanik’te İttihatçı Genç Türklerin ihtilalini, hem de 1909 Nisan’ında Türklerin Sultanı Abdülhamid’in, Genç Türklerin kurduğu Hürriyet (Hareket) ordusu tarafından esir alınışını görmüştü. Genç İtalya’nın kurucusu Mazzini’nin hayranıydı Sforza. Onun gibi bir farmasondu. Bu yüzden, Genç İtalya modeline göre teşkilatlanan Genç Türklere sempati duyuyordu. Fakat meşrutiyet için ayaklanan bu İttihatçıların, meşrutiyetin ne manaya geldiğini bilmediklerini düşünüyordu. İtalya’nın oldukça aktif olduğu “Selanik’in gizli cemiyetlerinin localarında Fransız İhtilalinin tarihini” öğrenmişlerdi sadece. Yirmi sekiz yaşında genç bir subay olan M. Kemal’i de o zamanlar tanımıştı (C. Sforza, Fifty Years of War and Diplomacy in the Balkans). İşte şimdi İstanbul’da bir kez daha onların yanındaydı.
Yunan İşgali
İttihat Terakki komitesinin liderleri Enver, Talat ve Cemal yurtdışına kaçtığı için, İttihatçı Genç Türkler başsız kalmıştı. Esir alınan Sultan Hamid’in Selanik’te kapatıldığı villanın sahibi, İtalyan Yahudisi Allatini ailesi idi. İttihatçılar, bu aileye ait Selanik Bankası’nın İstanbul’daki Galata şubesinde toplandılar. Yaptıkları toplantıda, İttihat Terakki’nin başına, Filistin Cephesinden dönen Mustafa Kemal Paşanın geçmesini teklif ettiler.
Kont Sforza, Almanlardan hoşlanmadığını bildiği bu Paşa ile kendi evinde buluştu. M. Kemal’in iddiasına göre, Sforza kendisi ile görüşmek istemişti. Sforza’ya göre ise, onu Malta’ya sürmek isteyen İngilizlere karşı destek için M. Kemal kendisine gelmişti. İlk teklif kimden gelmiş olursa olsun Kont Sforza ile irtibata geçmek Paşa için büyük bir şanstı.
M. Kemal Paşa ile Kont Sforza en az iki defa bir araya geldiler İstanbul’da. Görüşmelerin ilki, M. Kemal Paşanın İstanbul’a gelişinden kısa bir zaman sonraydı. Yanında arkadaşı Fethi Bey de vardı. Sforza, Dışişleri’ne gönderdiği 11 Aralık 1918 tarihli raporda, isim vermeden, “iki Türk subayını elde ettiğini” iddia ediyordu. 17 Aralık’taki raporunda ise, Fethi ve M. Kemal ile görüşmesinin detaylarını veriyordu (Mevlüt Çelebi, Türk-İtalyan İlişkileri, Atatürk Araştırma Merkezi). Sforza onlara, İzmir ve havalisinin Yunanlılarca işgal edileceğini, bu istilaya karşı ulusal silahlı bir direniş teşkil etmeleri gerektiğini anlattı. İtalya’nın kendilerine her türlü silah ve malzeme desteği vereceğini vaat etti. Teşkilatın başına, arkadaşları M. Kemal’i tavsiye ediyordu. Paşaya, “İtalyan elçiliğinde bir dairenin hizmetinde olduğunu” söyledi. M. Kemal ve Fethi Beyler ise buna karşılık, İttihat Terakki’nin Türkiye’nin geleceğinde de devam etmesini, ‘Türkiye Birleşik Devletleri’ni meydana getirmek istediklerini ve iktidara gelirlerse İtalya’nın desteğini temin etmek istediklerini ifade ettiler (Mevlüt Çelebi, Mütareke Döneminde Mustafa Kemal Paşa-Kont Sforza Görüşmesi).
İtalyan komiserin desteği, Filistin Cephesinden mağlup dönen Paşa’ya büyük bir güç kaynağı oldu. Hatta bir gün, Paşanın Şişli’deki evi İtalyan bir birlik tarafından aranmak istendiğinde, M. Kemal telefonla komiserliği aradı ve birlik arama yapmadan orayı terk etti. Ertesi gün de kendisine, İtalyan kumandanlığından, eve kimsenin tecavüz edemeyeceğine dair bir kart verildi (Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları).
Sforza, Wilson prensiplerine inanıyordu. Sömürgecilik için toprak işgal etme devrinin, Cihan Harbi ile beraber sona erdiğini biliyordu. İtalyan tesiri için askerî gücün bir faydası yoktu; uzun vadeli ticarî menfaatler için ulusal bir hareket desteklenmeliydi (Sforza, Makers of Modern Europe). 11 Şubat 1919’da, Ege Denizindeki Doğu Akdeniz İtalyan Seferi Kuvvetleri’nin başında bulunan General Vittorio Elia’ya bir mektup yazdı.* Ona, Suriye’de ve diğer yerlerde istiklal peşinde koşan Arapları misal gösterdi. İngilizlerin ve Fransızların, mütehassıs casusları vasıtasıyla, buralarda İngiliz-Fransız taraftarı istiklal hareketleri organize ettiklerini anlattı. İtalya’nın işgal ettiği yerlerde de, “çok acil” bir şekilde, benzer bir hareketin organize edilmesi gerekiyordu. Sforza’ya göre bu, “hayatî bir menfaat” idi. Bu ulusal istiklali elde etmek için birkaç Türk’e güveniyordu. Bu Türklere, müstakil bir devlet meydana getirmenin, Avrupalı bir gücün desteği olmadan imkansız olduğunu söylemişti ve İtalya “en münasip” tercihti (Prof. Luca Micheletta & Prof. Massimo Bucarelli, Carlo Sforza and Diplomatic Europe 1896-1922).

İstiklal Harbi
İşgalci Komiserler, şehrin ve ülkenin idaresi ile alakalı meseleleri görüşmek için haftada bir kez toplanıyordu. Kont Sforza, Yunan komiserin bu toplantılara katılmasına izin vermemişti. Komiserler, 20 Kasım 1918’de yaptıkları toplantıda; Trabzon, Samsun ve Sinop mevkiindeki sahil emniyetinin İtalyan donanması tarafından sağlanmasına karar vermişlerdi.
Yunan ordusunun İzmir’e çıkmasının hemen ardından M. Kemal Paşa, kendisini tarihe geçirecek yolculuğa başladı. Kont Sforza’nın talebi üzerine İngilizlerin verdiği vizeyle İstanbul’dan ayrılarak gemiyle Samsun’a ulaştı ve buradaki İngiliz birlikleri tarafından karşılandı. Görünüşteki vazifesi; 9. Ordu müfettişliği idi. Bu vazifeye tayin edilerek Anadolu’ya gönderilmesinde de yine Kont’un parmağı vardı (Alexander A. Pallis, Yunanlıların Anadolu Macerası (1915-1922)).
Paşa’nın resmi vazifesi ordu müfettişliği olsa da, asıl niyeti, Yunan Ordusuna karşı direnişi organize etmek ve yeni bir devlet kurmaktı. İlk olarak, Doğu illeri adına Erzurum’da toplanan kongreye iştirak etti. Kongrede, Kuva-yi Milliye tek kuvvet olarak tanındı. Paşa, Doğu Anadolu’daki müdafaa-i hukuk cemiyetlerini temsil eden Heyet-i Temsiliye’nin başına seçildi. Sonra da, tüm yurt adına toplanan diğer kongreye katılmak üzere Sivas’a geçti. İtalyan işgali altındaki Antalya’ya birkaç kez gelen İtalyan Prof. Biagio Pace, Şubat 1920’de yazdığı makalede, M. Kemal Paşa’nın katıldığı Sivas Kongresini, “Eylül Devrimi” olarak isimlendiriyor ve devrimin maksadını, “sulh konferansının muhtemel kararlarına direnen yeni bir devlet kurmaktır” diye izah ediyordu.
Anadolu’nun Lawrence’ı
Yunan işgaline mukavemetin organizasyonunda, İzmir’de sıkılan ilk kurşuna varıncaya kadar, İtalya’nın büyük katkısı vardı. İtalyanlar, Yunandan önce Anadolu’da işgale giriştiği halde onlara karşı silahlı bir direniş olmamış; Yunan’a karşı ise daha ilk günden itibaren silahlı bir mücadele başlatılmıştı.
İtalya, Antalya başta olmak üzere Akdeniz havzasını işgal etmişti. Kısaca “Arma” olarak bilinen İtalyan Carabinieri, yani jandarma teşkilatı, işgal edilen bu bölgede vazife yapıyordu. Anadolu’ya getirilen bu birliklerden en aktif olanı, Kuşadası’ndaki 379. Jandarma Takımı idi ve başında Teğmen Ugo Luca bulunuyordu.
Anadolu’daki İtalyan istihbarat teşkilatının şefi olan Luca, Türkçe biliyordu. Gerilla savaşında oldukça mahirdi. Sonradan, “Anadolu’nun Lawrence’ı” olarak meşhur olacaktı. Yunan’a karşı ilk müdafaa cemiyetleri ve Kuva-yı Milliye çeteleri, Luca’nın başında bulunduğu teşkilatın gayret ve destekleriyle kuruldu. Kuva-yı Milliyeciler ve silahları İtalyan torpidoları ile taşınıyordu.
Luca’nın yanında mücadele eden en meşhur Kuva-yı Milliyeciler, Şükrü (Saraçoğlu) ve Mahmut Esat (Bozkurt) idi. Şükrü ve Mahmut Esat, Cenevre’de okumuşlardı. Buradaki Türk Yurdu cemiyetinde çalışırlarken bir İtalyan gemisiyle Türkiye’ye getirilmişlerdi. Bu iki Genç Türk, Kuva-yi Milliye’nin teşkilatlanmasında çalıştılar. Teğmen Luca ile birlikte, küçük teknelerle Rodos’tan silah getiriyorlardı (Fabio L. Grassi, 1920 ve 1923 Yılları Arasında İtalya’nın Türkiye’deki Politikası ve Gizli İşleri). Hatta bazan Luca, zeybek kıyafetleri giyiyor ve Kuva-yı Milliyeci çetelerle birlikte Yunan birliklerine taarruz ediyordu (Türkiye İçin Dövüşen İtalyan Generali, Milliyet Gazetesi, 4-16 Ocak 1959).
Karakol Teşkilatı
İtalya, İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve insan kaçırılmasına da göz yumuyordu. 17 Ocak 1919’da Osmanlı polis teşkilatı, Müttefiklerce idare edilen Kontrol Komitesine bağlanmıştı. Şubat ayında bu komitenin başına, İtalyan Carabinieri’den Albay Kont Balduino Caprini getirilmişti. Caprini, bu işlerde tecrübeliydi. Daha evvel, Osmanlı’dan koparılan Girit’te vazife yapmıştı. Yunan ordusunu Anadolu’ya sokan Giritli komitacı Venizelos’u ta o yıllardan biliyordu. Sonra da, 1904’de tesis edilen ve İttihat Terakki’nin kurulmasında büyük rol oynayan Makedonya Jandarma teşkilatında, İtalyan General Emilio De Giorgis’in yardımcısı olarak çalışmıştı. 1911’deki İtalya-Türkiye savaşına da katılmıştı. Yani; İttihatçı Genç Türkleri yakından tanıyordu.
Başşehir İstanbul’un işgali ile neticelenen Cihan Harbi, Avusturya-Macaristan Prensinin Gavrilo Princip adlı bir tetikçi tarafından öldürülmesiyle başlamıştı. Princip, Mazzini’nin Genç İtalya modeline göre kurulan Genç Bosnalılar mensubuydu ve “Kara El” teşkilatı için çalışıyordu. İstanbul’daki Genç Türkler de benzer bir teşkilat kurmuşlardı: Karakol. Albay Caprini, bu teşkilatın çalışmalarına; Anadolu’ya silah ve insan kaçırmalarına müsaade ediyor ve onları kolluyordu. İngilizlerce tevkif edilmek istenen Karakol mensubu Memduh Şevket Bey, bir İtalyan gemisiyle İtalya’ya kaçmıştı. Karakol liderlerinden Kara Kemal de İtalyanların yardımıyla Malta’dan kaçarak Anadolu’ya geçmişti.
İtalya, Ankara’ya sadece silah ve insan değil; İstanbul’daki hadiseleri de aktarıyordu. Mart 1920’de İstanbul’da meclisin işgal edileceğini önceden bildirdiler. Dedikleri gibi; Müttefiklerce İstanbul’da büyük bir operasyon başlatıldı. Meclis basıldı ve İttihatçı Genç Türklerin bir kısmı, İngiliz idaresindeki Malta’ya sürüldü. Ankara’daki Heyet-i Temsiliye, bu işgali, Antalya’daki İtalya temsilciliğinin istasyonunu kullanarak, milletlerarası arenada protesto etti. Fakat Müttefiklerin bu sert müdahalesi Ankara’ya yaradı. M. Akif, İsmet İnönü, Halide Edip gibi Genç Türkler, Albay Caprini’nin mesuliyeti altında bulunan Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi üzerinden Ankara’ya geçtiler. İstanbul’dan kaçanlar sayesinde Heyet-i Temsiliye, Büyük Millet Meclisi’ne dönüştü.

Buz’dan Jozef
M. Kemal Paşa Anadolu’ya geçtikten sonra Sforza, İtalya’ya geri çağrılmış ve yeni kurulan hükümette hariciye müsteşarı yapılmıştı. Venedikli bir asilzade olan arkadaşı Salvatore Contarini de hariciyenin umumi sekreteri olmuştu. Contarini ile birlikte Kemalistleri desteklemeye devam eden Sforza, diğer yandan da İtalya ve Sovyet Rusya arasında ilk resmî görüşmeleri başlattı. Rusya’da ihtilal yaparak Çarlığı deviren Bolşevikler, kendileri gibi devrimci olan Ankara’ya silah ve para yardımında bulunuyordu. Çünkü Komünist liderlerin yolu bir zamanlar İtalya’dan geçmişti. Stalin, 1907’de Venedik’te Aziz Lazarus adasındaki Ermeni manastırında zangoç olarak çalışmıştı. Bu manastır, Sivas Ermenisi Mekhitar tarafından kurulan tarikata aitti. Tarikatın modeli, Venedik’in kurdurduğu Cizvit tarikatı ile aynıydı. Osmanlı Ermenilerine milliyetçilik fikirleri bu ada üzerinden empoze edilmişti. Gençliğinde Tiflis’te Cizvit ilahiyat mektebinde okuyan Stalin’in Venedik’teki lakabı; “Buz’dan Jozef” idi. Yani: Soğuk memleketten gelen Yahudi. Belki de biraz da bu yüzden olsa gerek, Bolşevikler İtalyanlarla beraber Ankara’nın yanında yer alıyorlardı.
Ankara’nın Yükselişi
İtalya, istiklal mücadelesi veren Genç Türklerin en büyük yardımcısıydı. Ankara Hükümetinin ilk gayriresmî yurtdışı temsilciliği bu yüzden Roma’da Piazza dell’Esquilino’da açıldı. İstanbul’daki hükümeti iyice gözden düşüren Sevr anlaşmasının gözden geçirilmesini müdafaa eden ilk devlet adamı yine Kont Sforza oldu. Giovani Turchi’nin dostu Sforza’nın Ankara’ya yardımları bunlarla da mahdut kalmadı. Şubat 1921’de tertip edilen Londra Konferansına, sadece İstanbul Hükümeti davet edilmişti. Gayriresmi bir hükümet olan Ankara’nın çağrılması mümkün değildi. Fakat Kont Sforza, Ankara’yı da davet ederek Ankara Hükümetine milletlerarası resmiyet kazandırdı. Bu sayede, Ankara Hükümetini temsil eden Kemalist heyet, önce Antalya’ya gitti. Buradan bindikleri bir İtalyan torpidosuyla İtalya’ya geçtiler. Kont Sforza ile görüşüp, gerekli talimatları aldıktan sonra Londra’ya gittiler.
Kont Sforza, Ankara’da meclisin açılmasının ardından, Malta’ya sürgüne gönderilen İttihatçı Genç Türklerin serbest bırakılması için de diplomatik teşebbüslerde bulundu ve bunda da muvaffak oldu. İtalya üzerinden Türkiye’ye dönen bu Genç’ler, Ankara Hükümetine katıldılar ve İstanbul’a karşı Ankara’yı güçlendirdiler.
İtalyan Silahları
1919’da Giritli Venizelos’un gazına gelerek İzmir’e adım atan Yunan Ordusu, Anadolu’nun içlerine kadar ilerlemesine rağmen, 1920’de Venizelos’un istifasının ardından İngiltere’nin desteğini kaybetmişti. Buna karşılık Ankara, İtalya’daki temsilciliği vasıtasıyla yurtdışından silah satın alarak güçleniyordu. Venedikli işadamı Volpi’nin gayretleriyle, Banca Commerciale Italiana, yani İtalyan Ticaret Bankası, silah almaları için, Mart 1921’de Ankara’ya 10.000.000 £ kredi açmıştı. Yazar Grassi’nin aktardıklarına göre, İtalyan tüccar Mario Pellegrini, Kemalist orduya, yani Ankara ordusuna çamaşır, silah ve mühimmat tedarik ediyordu. Üstelik Pellegrini Ankara’ya, Kemalist orduda savaşmak üzere, İtalya’dan gelen gönüllülerin Kuşadası’nda indiğini bildirmişti. Yazar Grassi’nin, kitabına aldığı bu iddiaya göre, bu İtalyan gönüllüler, İnönü Harbinde Yunan’a karşı Ankara’nın ordusu ile birlikte mücadele etmişlerdi.
Ve Zafer!
Yunan Ordusu, İtalya, Fransa, ABD ve Rusya’nın desteklediği Ankara’nın karşısında tutunamadı ve Anadolu macerasına bir son vererek Eylül 1922’de Türk topraklarını terk etti. Yunan Genelkurmayına göre, Ankara’nın savaşı kazanmasının sebebi, İtalyanların Kemalistlere yardım etmesiydi. İtalyanların verdiği uçaklar, Yunan hava kuvvetlerini felce uğratmıştı (Bilal N. Şimşir, İngiliz Belgeleri ile Sakarya’dan İzmir’e). Galip Ankara, var olma mücadelesi verdiği zor zamanlarında kendisine yapılan bu iyilikleri elbette unutmadı. Yunan ordusunun İzmir’i terk etmesinin ardından, 11 Eylül’de Fethi Bey, yabancı gazetelere şöyle beyanatta bulunuyordu:
“Türkiye, İtalya’nın insaniyet adına haklarımızı savunmasından dolayı memnundur. Mütarekeden hemen sonra varlığımızı devam ettirmemiz gerektiğini ilk olarak İtalya savunmuştur. Kont Sforza unutulmayacaktır.”
To read in English please click here.
************************************************************
Dipnotlar:
*
“İSTANBUL YÜKSEK KOMİSERİ SFORZA’DAN EGE’DEKİ İTALYAN KUVVETLERİ KUMANDANI ELIA’YA
İstanbul, 11 Şubat 1919
Ortak şifrelerimizin gizliliğinin olmaması, bu mektubumu size bir savaş tayyaresiyle göndermeye giderek beni daha fazla ikna ediyor.
Bunları ne hakkında olduğuna dair kısa formüllerle hülasa ediyorum; hepsini çok iyi göreceksin.
Amerika Birleşik Devletleri’nin savaşa müdahalesinin ardından, Akdeniz Güçlerinin Asya Türkiye’sindeki menfaatlerinin milletlerarası temayülünde bir değişiklik oldu [işgal, müstemleke devri kapandı].
Artık mesele ilhaklar ya da idari bölgeler değil. Mesele; ulusal bir hükümet tercih etmekte serbest olması gereken yerli halklara [mesela Türklere] taraftar olmakla alakadar olan Güçler [İtilaf Devletleri] tarafından bölgesel bir bölünmeye göre yapılacak yardım meselesi.
İngilizler ve Fransızlar için arzularını Wilson prensipleriyle uyumlu hale getirmek kolay olacak. Çünkü sabık anlaşmalarla kendilerine düşen Arap bölgelerinde eşraftan, cemiyetlerden, aşiretlerden, belediyelerden ve diğer müesseselerden kendi yardımları lehine tahrik edici konuşmalar ve dilekçeler geliyor. Araplar arasında mutlak istiklale dair temayüller varken, İngiltere ve Fransa’nın Suriye’de ve başka yerlerde o kadar ispatlanmış ve tecrübeli müşteri ve casusları var ki, Fransa ve İngiliz yanlısı bir “muhtariyet [istiklal]” hareketi kolayca sahnelenebilir.
Her halükârda ve büyük bir aciliyetle, benzer bir şeyin, arzu edilen zamanda, [Anadolu’da] İtalyan emelleri için ayrılan bölgede hayata geçmesini sağlamak gerekiyor. Bu bizim için hayati bir menfaat. İtalya’nın az çok bariz rakiplerinin, suni bir şekilde Wilson prensiplerine dayanarak ve Asya Türkiye’sinin hiçbir nüfusunun İtalya’dan “yardım” istemediğini öne sürerek iddialarımıza karşı çıkmasına mâni olmak icap ediyor.
Fakat bunu düzeltebiliriz ve Hükümet sana çok itimat ediyor sevgili Elia.
Buraya geldiğimden beri Türk kavmine karşı bir sempati politikasına dikkat çektim. Türklerin Yunanlıların kendilerine bir nebze hâkim olabileceği fikrinden duyduğu korku ve tiksinti, işin geri kalanını hallediyor.
Venizelos, Paris’ten resmi olarak tüm İzmir Vilayetini (Denizli kazası hariç) ve diğer bölgeleri de istedi. Türkler bunu öğrenmeye başlıyor. Burada onları [Türkleri] Yunanlılardan kurtarmanın tek yolunun İtalyanlardan yardım istemek olduğuna ikna etmem kolaydı. Benim için kolaydı; çünkü gerçek bu: Başka can simidi yok.
İşin pratik kısmıyla alakalı, Baron Sonnino’nun az önce Paris’ten bana telgrafla gönderdiği şey şudur. “Ekselanslarından rica ediyorum: 1) İstenilen anda eşraftan, halktan vs. kıta [Anadolu] kıyılarından İtalya’nın yardımı lehindeki adresler ve dilekçeler. General Elia, kıyıdaki bazı yerlerle dostane münasebetler kurduğunu bize zaten bildirdi. 2) Kıyıdan RR vasıtasıyla tertiplenmesi. Konsolosluk makamları ve gayri resmi ve icap ettiğinde inkâr edilebilir casuslar göndererek, Fransa ve İngiltere ile yapılan anlaşmalarla İtalya’ya atfedilen bölgede sizin bildiğiniz benzer bir faaliyet. 3) Ekselanslarına ve General Elia’ya bu maksat için lazım olacak meblağın bana bildirilmesi: derhal karşılanacak. 4) Bu maksatla İtalya’dan hangi vazifelilerin ve casusların gönderilmesini istediğinizi bana ifade etmeniz; mesela Dr. Insabato’yu gönderebilirim. 5) Bu faaliyette, maksadı tehlikeye atabilecek kamu kazalarından kaçınmak için, tatbikat hızıyla birlikte, en büyük sağduyu ve kurnazlığın kullanılması gerektiğini unutmayın.”
Sizin için her şeyi yazıya döktüm; ancak n.2’de bahsedilen bölge için faydalı bir hizmet sunacağını umduğum iyi Türk ve Arnavut unsurlar bulduğumu da ekliyorum. Onlara (ceplerine koyacakları büyük yüzdeye rağmen), Türk kitleleriyle hiçbir zaman doğrudan temas kuramayacak olan İtalyan casuslarından daha fazla itimat ediyorum. Bununla birlikte, Insabato’nun kararsız bir adam değil, daha çok bir Arapçı olduğunu da eklemek isterim. Faydalı olabileceğini düşünüyorsanız, sorması yeterli.
Bununla birlikte, muhtemelen, zaten gönderecek veya harekete geçirmek için sahada uygun insanlara [casuslara] sahipsiniz. Antalya Sancağını bilhassa tavsiye ediyorum çünkü burada [İstanbul’da] meydana getirmekte olduğum teşkilatın [Karakol teşkilatı] orada bir karşılığı olmayacak. Bu nedenle İzmir vilayetiyle ilgilenecek daha az şeyiniz olduğunu düşünmeyin. Casusların gizli, çok ihtiyatlı olması, herhangi bir kazadan kaçınması ve -mümkün olduğu kadar- Türk davasına ve Türk kavmine hizmet ettiklerine -gerçekte olduğu gibi– Türklerin inanması gerekeceğinden, tüm inisiyatiflere izin var.
Meseleyi emanet ettiğim [anlattığım] iki üç Türk şahsiyete [M. Kemal, Ali Fethi] Türkiye’ye hizmet etmeleri gerektiğini açıkça söyledim. “Müstakil olmak istiyoruz; ancak bize, aslında gelecekteki istiklalimizi garanti edecek yardıma ihtiyacımız olduğu için, bu yardımın İtalya’dan gelmesini tavsiye ediyoruz. Ki bu bizim için her cihetten daha uygundur” diye söylemeleri gerektiğini anlattım; belki de böyle söylemelerini sağladım.
Sırf paraları olmadığı ve Babıali’nin de parası olmadığı için, onlara seyahat ve propaganda masrafları için ihtiyaçları olanı sağlıyorum.
Adresler, dilekçeler vb. vermek için psikolojik an [mesela Yunan’ın İzmir’e çıkması] hakkında, Patronumdan haber alır almaz sizi bilgilendireceğim. Talep edilen ana kadar, başkaları tarafından bir karşı taarruz uyandırmamak için azami ihtiyat ve gizlilik gerekli olacaktır.
Bu mektuba dayanarak, anlaşılma tehlikesi olmadan, artık bana fonlar, casuslar vb. hakkında telgraf çekebilirsiniz. Daha sonra doğrudan Roma’ya telgraf çekmesi gerekiyorsa, “Paris’ten Sforza’ya İkinci Sonnino irtibatı” gibi bir ifade veya başka bir benzer ifade kullanmalı. Çünkü büyük ihtimalle Müşavir henüz tüm bunların farkında değil.
Dövüşçü, senin cevabını bana hemen getirme emri aldı. Birliğin ihtiyaçları için de bir an önce buraya dönmesi iyi olacaktır. Fakat elbette, faydalı ve kesin bir cevap verebilmek için ihtiyaç duyduğunuz iki veya üç gün boyunca onu tutmanız gerekebilir.”
Kaynak: Ministero Degli Affari Esteri, I Documenti Diplomatici Italiani, Sesta Serie: 1918-1922, Cilt: II, Istituto Poligrafico e Zecca Dello Stato, Roma 1980.
Abicim Allahü Teala razı olsun .Çok ses getirecek bir yazı olmuş.Rabbim gayretinizi daim eylesin.
________________________________
BeğenBeğen
derleme çok ilginç. resmî tarihte esamesi okunmayan italyanlar neredeyse Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlarmış.
BeğenBeğen