Mühim bir mesele olduğundan, İmam-ı Rabbani’nin bir mektubunun (3. Cilt-36. Mektup) bir kısmını iktibas etmek istedim:
“Peygamberlik makamı aklın ve düşüncenin dışındadır, üstündedir. Aklın eremeyeceği, anlayamayacağı çok şeyler vardır ki, bunlar Peygamberlik makamında anlaşılır. Her şey akıl ile anlaşılabilseydi, Peygamberler gönderilmezdi (salevâtüllahi teâlâ ve teslîmâtühü sübhânehü aleyhim ecma’în). Ahiret azapları, Peygamberler göndererek bildirilmezdi. İsrâ sûresinin on beşinci âyetinde meâlen, ‘Biz, Peygamber göndererek bildirmeden önce, azap yapıcı değiliz‘ buyruldu.
Akıl çok şeyi anlar. Fakat, her şeyi anlayamaz. Anlaması da, kusursuz, tam değildir. Çok şeyleri, Peygamberler bildirdikten sonra anlamaktadır. Peygamberlerin gelmesi ile, insanların özür ve bahane yapmaları önlenmiştir. Nisâ sûresinin yüz altmış dördüncü âyetinde meâlen, ‘Peygamberleri, müjde vermek için ve korkutmak için gönderdim. Böylece, insanların Allahü teâlâya özr, bahane yapmaları önlendi‘ buyruldu.
Akıl, dünya işlerinde bile çok kere yanılmaktadır. Böyle olduğunu bilmeyen yoktur. İslam bilgilerini, böyle bir akıl ile tartmaya kalkışmak doğru olamaz. İslam bilgilerini akıl ile inceleyip, akla uygun olup olmamasına bakmak, aklın hiç yanılmaz olduğuna güvenmek olur ve Peygamberlik makamına inanmamak olur. Böyle bozuk iş yapmaktan Allahü teâlâ hepimizi korusun! Önce, Peygambere inanmak, Allah’ın Peygamberi olduğunu tasdik etmek lazımdır. Böylece, Onun bildirdiklerinin hepsinin doğru oldukları kabul edilmiş olur. Şeklerden, şüphelerden kurtuluş nasip olur. Dinin temeli, Peygambere inanmaktır. Peygamberin Allah tarafından gönderildiğini, hep doğru söylediğini aklın kabul etmesidir. Akıl, bu temel bilgiyi kabul edince, Peygamberin bildirdiklerinin hepsini kabul etmiş olur. Peygamberin (sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem) Allah tarafından gönderildiğini, Allah’ın bildirdiklerini haber verdiğini kabul etmemiş olan bir akla din bilgilerini birer birer inandırmak çok güç olur. Aklın Peygambere kolay inanması ve kalpte tam iman hâsıl olması için en yakın yol, Allahü teâlâyı zikretmektir. Ra’d sûresinin yirmi sekizinci âyetinde meâlen, ‘İyi biliniz ki, kalpler, Allahü teâlânın zikri ile itminâna, râhata kavuşur!‘ buyruldu. Yani, tam imâna kavuşur. Düşünerek, akıl ile ölçerek, bu yüksek makama kavuşmak, güç, hem de çok güçtür.
Peygamberlerin Allah tarafından gönderildiği ve hep doğru söylediğini uzun uzun düşünüp kabul ve tasdîk etdikten sonra, Onun yolunda, izinde bulunan, her şeyde Ona uyan bir kimse, her şeyi düşünerek yapmış ve hepsinde akla uymuş olur. Peygamberin her sözüne uyması, akla uymak olur. İnsanın aklı, bir şeyin var olduğunu anlar, kabul ederse, o şeyden meydana gelen ve o şeyi meydana getiren parçaların da var olduklarını anlamış, kabul etmiş olur. Bu parçaların her birinin var olduklarını ayrı ayrı inceleyip, düşünüp anlamasına lüzum yoktur. O şeyin var olduğunu inceleyip kabul etmiş olduğu için, o parçaların hepsini de inceleyerek kabul etmiş sayılır.”

Bir Cevap Yazın